Ölüler diyarındaki düşüncelerimden, düşüncelerimin üzerinde odaklanmaktan bahsedeyim size. Zihnimin derinliklerine doğru uzandığımda hafıza, anı bölgelerinden başka bir yer ile karşılaşamamıştım. Ancak bu hafıza bölgeleri tek bir yerde kümelenmiş şekilde değildi. Sanki bir hologram resmi gibi, beynin içerisine tümüyle yayılmış gibiydi. Bir bellek noktasına geldiğinde aslında her döndüğün yönde kendini başka bir noktada buluyordun. Bu kez ne kadar karanlık ve boşluk gibi görünse de zihnimin içerlerinde daha derin noktaları araştırmaya karar verdim. Artık aradığım renk, tını, titreşim, analog değişimler, sayı, çokluk, alansal farklılık, hâsılı, her şey, herhangi bir şeydi.
Karanlıkta ilerleyen bir kişi gibi, en küçük uyarıcıya karşı çok hassas bir şekilde, dimağımın içerisinde köşe bucak gezinirken, havada asılı gibi duran parlak beyaz bir noktacığı fark ettim. Bu noktacığa doğru aktığımı hissettim. Bu ışıklı beyaz bölge ben ona yaklaştıkça rengi
farklılaşmaya başladı ve aslında uzaktan beyaz görünmesine rağmen yaklaştıkça çok farklı renklerin karışımından oluşan bir küme olduğunu anladım. Renklerin varlığını, bu küme içerisinde bir takım renkli şeritler, haleler şeklinde hissettim.
Renklerin kimi sarmal biçimde sarılmış, kimileri ise makarasından açılmış kurdele şeridi gibi görünüyordu. Bu şekilde sarılmış olanların üzerinde insan yüzleri
görünüyordu. Makarasından açılmış kurdele gibi görünen şeritlerin üzerinde bir şeyler yazılı gibi görünüyordu. Kendimi zorlayarak bunlara odaklanmaya çalıştığımda şeritlerin boyları boyunca yazılı bir şeyler değil biteviye rakamların yazılı olduğunu anladım. Sanki upuzun bir şifre gibiydi. Birkaç tanesini birbiriyle karşılaştırmaya çalıştım. Hiçbiri birbirinin aynı değildi.
Bu ne olabilir acaba diye düşünürken, aklıma, bu rakam dizisinin evrensel bir iletişim kurma aracı olup olmayacağı geldi. Bir çeşit link, iletişim kurma aracı, bağlantı kurma frekansı olabilirdi, pek ala.
Bu makara şeritlerinden birinin yanına geldim. Üzerine çıktım, oturdum. Şerit ensiz gibi görünmesine rağmen ben ona yaklaştıkça kalınlaşmaya, bir boru, bir hortum halini almaya başladı. Kendimi ensiz gibi görünen bu renkli şeridin cidar malzemesi içerisinde buldum. İlerlemeyi sürdürdükçe boru, içerisinden geçebileceğim esnek bir tünel haline geldi. Parlak sarı renkte bir şeridi seçmiştim. Şimdi içerisinde yer aldığım, benliğimi çepeçevre sarmış olan bu tünelin her tarafı parlak sarı renkteydi.
Başlangıçta hareket ettiğimi, daha doğrusu bir yerlere doğru aktığımı hissetmemiştim. Ancak şimdi bu ivmeli hareket çok rahatlıkla hissedilebiliyordu. Sanki bir yere doğru ilerleyen üç boyutlu elektromanyetik alan içerisinde akıyor gibiydim. İvmeli hareket artık çok belirgin bir şekilde, bir yerlere akış hızımı arttırdı da arttırdı.
Bu akışın ne kadar sürdüğü konusunda bir fikrim yok. Ancak durum değişikliğini hissettiğimde, bir anda karşımda
oğlumu buldum. Sanki uykuda gibiydi. Gözleri kapalıydı ancak beni yanında hissetmiş olmalı ki:"Babacığım, seni çok özledim. Keşke bugünleri bir görebilseydin, Bak oğluma, bak kızlarıma... Oğlum sana ne kadar çok benziyor, değil mi?", dedi.
Onun hayatta olduğunu, rüyasında beni gördüğünü anladım. Ona bir mesaj vermek istiyordum. Ancak konuşamıyordum ki, hareket edemiyordum ki? Ona verebileceğim tek mesaj ruhumun huzurda olduğunu hissetmesini sağlamaktı. Huzur içerisinde olduğumu, mutluluk içerisinde olduğumu hissettim. Onun da böyle hissetmesini istiyordum.
Bunun üzerine oğlumun: "Gülümsüyorsun baba, seni huzur içerisinde gördüm. Allah'ım, bu rüya hiç bitmese." dediğini hissettim.
Bu his, hayatta iken denediğim elektromanyetik etki yükseltilmesi ve bindirimi deneyimi esnasında karşılaştığım ruh hallerinden çok farklı, çok daha canlı idi.
Bir an içerisinde ilerleyerek gelmiş olduğum tünelin beni tekrar kendi içerisine doğru çektiğini hissettim. O anda karşımda sanki benimle konuşuyormuşum gibi hissettiğim oğlumun kapalı gözlerinin açıldığını, görmekte olduğu rüyadan uyandığını anladım.
Beni içerisine çeken sarı parlak renkli tünel içerisinde akıp, kayarak tekrar ilerlemeye başladım. Bu deneyimden şunu anladım ki, üzerlerinde bir dizi rakamların yazılı olduğu o rengârenk şeritler diyarı, benim zihnimde evren ile iletişim kurduğum bir bölge idi.
Şimdi şunu da daha iyi anlıyordum. Ölüm deneyimini yaşadığım o ilk anlarda zihnimi insan suretleri üzerinde odaklamaya çalıştığımda, yaptığım aslında zihnimin bu bölgesine farkında olmadan girmem ve sarılı duran şeritler üzerindeki insan suretleri üzerine dikkatimi toplamam, bu şekilde kurduğum iletişim kanalı ile ölmüş yakınlarım ile irtibata geçmiş olmammış.
Zihnimin rengârenk bölgesindeki ucu açık olan şeritler, hayatta olan, canlı kişileri gösteriyordu. Zaman kavramının olmadığı, asıl olanın "an" olduğu ölüler diyarında canlı kişinin uykuda olması veya uyanık olmasının bir farkı da yoktu. Uykuda ise, rüyasına giriyordunuz. Uyanık ise, o kişinin aklına geliyordunuz.